Karga ancak kendi tabiatında mevcut olan bir sesle ötebilir ve ancak kendi hançeresinin elverdiği sesleri çıkarabilir. Onu bülbül gibi ötmeye zorlamak, bülbül gibi ötmesi için eğitmeye çalışmak eğiticilerini hayal kırıklığına uğratacaktır.
Rasim Özdenören
(EŞİKTE DURAN İNSAN)
ya karga sesi çok duyuyoruz ala karga diyorlar galiba ağaçlarda hep var yan yan bakıyorlar :) rasim özdenören de sevilesi bir yazar :)
YanıtlaSilSeverim kargaları, zeki oluyorlar. Biraz gürültü yapıyorlar tabi. :)
SilSayısalcıları tarihe zorlamak, sözelcileri matematiğe zorlamak gibi.
YanıtlaSilEvet. Eğitim sisteminde ve toplumda bir zorlama var. Ama herkes sonunda aslına rücû ediyor bir şekilde.
SilEnderun'da duvarda söyle yazıldığı rivayet ediliyor.
"Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz."
Bu fotoğrafta kargadan çok çöpe gözüm takıldı. Yazık, çok yazık. Karga bile çaresiz bakıyor. Rasim Bey doğru demiş. Kargaya bir lafım yok, onların zeki olduğunu biliyorum, benim lafım insan denilen varlığın sığ düşünceli olanlarını eğitmeye zorlamak da boşa kürek çekmek gibidir.
YanıtlaSilEvet Nazlı hanım bu fotoğrafı çekerken ben de çöp için çekmiştim aslında. Hayvanlar bile şaşırıyorlar bizim bu halimize.
SilBen de maalesef artık insan tabiatının bir parçasıymış gibi görünen "gittiği yeri ifsad etme"yi gördüm bu fotoğrafta. İnsanın insana yaptığını başka hiçbir canlı yapmıyor. :(
SilVaktiyle fotoğrafın çekilme amacı oydu. Fakat elimde fazla karga fotoğrafı olmadığı için bunu kullandım.
Sil“Kurbağayı koltuğa oturtsan o yine çamura atlar.” (Arthur Miller)
YanıtlaSilBence her şey istemek’le ilgili; ama birinin diğer bir başkası üzerindeki istemesi değil, kişinin kendisi hakkındaki kendi farkındalıklarına dayanan isteme ve dilemesidir.
İstek varsa değişim ve gelişimin yolu açıktır bence; hem de “doğasına” rağmen. Bununla dünya yaşamımızı değiştiremesek bile ahiretimizi belirleriz; orada anlam bulur “doğamıza” olan muhalefetimiz. Kişi (günah bulduğu bir şey değilse eğer) kendinde duyduğu isteği iyi okuyup değerlendirmelidir bu yüzden çünkü o istek neden orda olsun ki yoksa?
Kurbağayla ilgili söz hoşuma gitti. :)
YanıtlaSilBen de size kaltılıyorum. Kişinin kendi istemesi lazım değişmeyi. Ama bu eğitim açısından olabilir diye düşünüyorum. Kişi kendini geliştirir. Mesela kafirken müslüman olabilir. Bu konu geçtiğinde nedense hep Hz. Ömer efendimiz aklıma geliyor. Allah onlardan razı olsun. Müslüman olduktan sonra da celalli bir zat idi. Yani değişmeyen kısım işte bu sanırım.
Ben de kendime ne kadar telkin etsem de, bazı huylarımı değiştiremedim. :)
SilCelalliğin değişmesi gerekmiyor zaten; onun içeriğinin ve onu hizmet ettirdiğimiz şeyin değişmesi gerekiyor. Değişmesi gereken doğamız olarak bunu görürüm. Aynı şekilde kıskançlık, öfke hatta kibir bile uygun yönlendirildiğinde ve itidalli yaşandığında iyidir…
Kendimizi değiştirmenin pek çok yolu var. Bunlardan bildiğim biri mesela KENDİMİZİ İSTEDİĞİMİZ ŞEYLERİN TESİRİNE MARUZ BIRAKMAK… Örneğin dünya sevgimizin dengeye binmesi için sık sık mezarlık ziyaretinde bulunmak, salih/a/ arkadaşlarla beraber olmak; kitap okumayı sevmek istiyorsak sık sık kütüphane ziyareti; karamsarlığımızdan kurtulmak İçin kendimizi iş ve hobilerimizle meşgul etmek ve bunu çevremize artı değer olarak yansıtmak vs. bizi istendik yönde tesir altında bırakacak ve değişim/imiz daha bir mümkün olabilecektir. Aynı zamanda bu tesirleri boşa çıkaracak şeylerden de kaçınmamız gerekir… Sadece telkin asla yeterli olmuyor maalesef. Ama (iyi de olsa kötü de olsa) İSTENEN ve arzulanan her şeyi mümkün görüyorum. Yeter ki yollarını keşfedelim. İSTEMENİN ve arzulamanın gücü var. Şu hadisi en zor, imkansız gözüken şeylerin bile olabileceği yönünde bir işaret, delil, bir umut kaynağı olarak görürüm.
“Benim şeytanım bana teslim oldu.” (Tirmizi, Rada 17; Müsned, III/309)
Rasim Özdenören'in sözünü paylaşmaktaki kastım mesela celalli bir kişinin bu halini değiştirme kudreti olmadığı, hatta çevresindeki insanların da onu tanıyıp böyle kabul etmesi gerektiği. Ama bunun kabul görmemesinden şikayetçiyim.
SilBir başka şey de, insanların kapasitesini aşan şeyleri onlardan beklemek. Zeka olarak, beden gücü olarak. Vesaire...
Ben sınırlara pek rağbet etmem. Doğal ve aşılamaz olduğunu asla bilemezsin. Tabii birini zorlamak bir yaklaşım sorunu ama bizden kapasitemizin üstünde şeyler bekleyenler belki de bizi sınırlarımızın ötesine davet ediyorlar. Buna inanıp bir denemek gerekir diye düşünüyorum. Kendimiz ise kendimize daha fazla inanmalıyız.
SilSize bir kitap önermek isterim bu yönde: MARTI JONATHAN LİVİNGSTON (Richard Bach) 100 sayfanın altında harika bulduğum bir kitaptır ve insanı kahramanı bir martı olan kurgu bir hikaye üzerinden sınırlarının gerçekliğini sorgulamaya iten bir kitap. Okumadı iseniz tabii.
İyi günler dilerim.
Kitabı biliyorum ama okumadım.
SilO kadar çok kitap ve öğrenilecek mevzu var ki sıra gelmiyor.
Ne kadar çok bilinmeze/bilinmeyene inanırsak, Allah’a inancımız da o kadar pekişir diye düşünüyorum. Keşfettikçe hayranlığımız artar ve kalbimiz ve aklımız bu harikalığın yaratıcı sebebini arar ya da o sebebe zaten inanıyorsa onu kutsar, yeniden onaylar O’nun kutlu, yüce varlığını… (Her alanda) Keşif içerisinde olmayan, sınırları zorlamayan müslüman insan ne kadar müslümandır hem ve müslümanlığında ne kadar yerinde kalabilir? Zira yerinde sayan geriliyor demektir; iki günü eşit olan zarardadır.
YanıtlaSilAma işin paradoksal tarafı şu ki belirlediğimiz sınırlarımızı aşmak İçin kendimizi bazı ve başka yönlerimizle sınırlamamız da gerektiği… Allah’a yaklaşmak İçin halkla temasımızı azaltmamız gibi, ilerlemek ve yükselmek için bağlandığımız maddi ve duygusal bağ ve ağırlıklarımızdan kurtulmamız gerektiği gibi… Her şeyi olduğu gibi koruyarak istediğimiz sınırlar aşılamıyor, ilerleme sağlanamıyor… Kitapta ise bu, zihinsel ve bedensel özgürleşme açısından işlenmiş. Mutlaka okuyun, derim.
Selamün aleyküm.
Ve aleyküm selam.
Sil