Ana içeriğe atla

Firavun'un Sahtekârlığı

 

 
Haberden geldi. Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.

Buyurdular:
Firavunun zamanında Nîl nehri battı, kurudu. Memleketinin ehli Firavuna geldiler.

Ve ona;
-"Ey Melik! Bizim hatırımız için Nîl nehrini akıt!" dediler.
Bunun üzerine Firavun, onlara:
-"Ben sizden râzî ve memnun değilim!

Memleketinin halkı tam üç kere gidip gelerek bu sözlerini söylediler. Ve Nil nehrini akıtması için; ona yalvardılar...
Sonra yine geldiler ve ona:
-"Ey Melik! Susuzluktan hayvanlarımız telef oldu. Çocuklarımız ve gençlerimiz öldüler. Eğer sen Nîl nehrini akıtmazsan; biz de senden başka bir ilâh ediniriz!" dediler.

Firavun onlara:
-"Sahraya çıkınız!" dedi. Onlar da Firavundan uzaklaştılar.
Firavun kendisi tek başına tenhada kaldı. Onu hiçbir kimse görmüyor ve kimse onun sesini işitmiyordu. Firavun yanaklarını ve yüzünü toprağa sürdü. Ve şehâdet parmağıyla işaret etti ve Allâhü Teâlâ hazretlerine şöyle yalvardı:
-"Allâhım! (Suçlu) hakîr ve zelil kölenin Efendisinin huzuruna çıkışı gibi ben de, zelil ve hakir olarak senin huzuruna çıktım. Ya Rabbi! Ve ben senden başka hiçbir kimsenin Nîl nehrini akıtmaya kadir olmadığını ve senden gayri hiçbir kimsenin gücünün yetmediğini çok iyi biliyor ve inanıyorum! Ya Rabbi Nîl'i akıt!..."

Bunun üzerine başını secdeden kaldırdı. Ve Nîl eskiden olduğu gibi akmaya başladı. Firavun, insanların yanına geldi ve onlara:
-"Sizin için Nîl nehrini akıttım!" dedi. Ve onlar da hepsi Firavunun huzurunda secdeye kapandılar...


Bu fakir der ki: (İsmail Hakkı Bursevi)
Bu hadise Firavunun iman üzere olduğuna delâlet etmez. Çünkü iman her ne kadar tasdîk ve ikrardan ibaret ise de iman sahibi olan bir kişinin küfür işlerinden ve küfür sözlerinden herhangi bir şeyle kâfir olmaması gerekir.

Firavunun, halkı kendi nefsine ibâdet etmeye davet etmesi, kavminin kendisine secde etmelerine râzî olması, ve buna benzer ulûhiyetini iddia eden şeyler, onun küfrüne delildir...
İşte bütün bunlarla beraber elbette Firavun iman etmiş bir mü'min olamaz.


İsmail Hakkı Bursevi (rah.)

(RÛHU'L BEYÂN TEFSİRİ)
 
 
 ***
 
Mekr ve istidrac: İlâhlık iddia eden kâfir, bid'at ehli ve Deccâl'in ellerinden zuhur eden şeylerdir. Bunlar ne mucize ne de kerâmettir. Onların ihtiyaç duyduğu şeylerin verilmesinden ve isteklerinin kabulünden ibarettir.
Bu husus ile ilgili âyet-i celîle şöyledir: «O küfredenler kendilerine zaman (ve meydan) vermemizi nefisleri için zinhar hayırlı sanmasınlar). Onlara fırsat verişimiz, ancak günahlarını artırmaları içindir. Onlara hor ve hakir edici bir azab vardır.» (Âl-i İmrân sûresi: 178).


Gümüşhâneli Ahmed Ziyâüddin (rah.)
 
(EHL-İ SÜNNET İ'TİKADI)
 

Yorumlar

Yorum Gönder

İzleyiciler